noktalama işaretlerinde sorun var mı yok mu bakalım ☺️
Pandemi Döneminde Güvenli Uzaktan Çalışma Yöntemleri Pandemi sürecinin tehlikeli boyutlara ulaşmasıyla birlikte dünya genelinde birçok önlem alınarak halk sağlığını korumak için önemli adımlar atılmaktadır. Atılan bu adımların en başında ise sokağa çıkma yasağı, temizlik ve izolasyon gelmektedir. Kişisel yaşamımızdan iş dünyamıza kadar birçok noktada büyük risklerle karşılaştığımız pandemi süreci, dijital dünya ile hiç olmadığı kadar yakın ilişkide bulunmamızı ve dijitalleşme sürecinde evrimleşmemizi hızlandıran bir teknoloji çağını yaşatmaktadır. Elbette ki bu süreç içerisinde de dijital güvenliğimiz için birçok adım atmak zorunda kalmaktayız. Artık işe gitmeden iş süreçlerimizi devam ettirmek ve sürekli olarak online kalmak zorundayız. Bu durum siber saldırganlar için bulunmaz bir fırsat niteliğini taşımaktadır. Aynı zamanda siber saldırıların çok daha etkili olduğunu ve tehlikelerin çok daha büyük boyutlara ulaştığını görmekteyiz. Esnek çalışma modellerinden biri olan uzaktan ya da evden çalışma yöntemi pandemi döneminde hem halk sağlığını hem de bu sürecin ekonomi üzerindeki olumsuz etkilerini hafifletmek açısından önem kazanmıştır. Akabinde de siber saldırganlar için büyük bir fırsat niteliği taşımaktadır. Uzaktan Çalışmanın Avantajları ve Dezavantajları Uzaktan çalışma, IT (Information Technologies) dünyasında herkesin aşina olduğu bir model olarak karşımıza çıkmakta ise de adapte olmakta bu süreçte zorluk yaşadığımız bir düzene geçiş yaptık ve yaklaşık olarak bir yıldır bu düzende iş yaşamımızı sürdürmekteyiz. Elbette ki uzaktan çalışmanın birçok avantajı olmakla birlikte pek çok dezavantajı da beraberinde getirmektedir. Uzaktan Çalışmanın Avantajları Uzaktan çalışmanın en büyük avantajı çalışma saatlerindeki esnekliktir. Bu sayede iş süreçlerimizi belirli periyotlara yayabilmekteyiz. İşe gidiş ve gelişte özellikle de trafikte harcanan zamanı kendimize ayırabiliyoruz. Bu sayede ailemizle daha çok vakit geçirebiliyoruz.İş yerlerinde hissedilen baskının olmadığı bir ortamda ve daha az stres altında çalışmaktayız . Çalışma ortamımızı kendi motivasyonumuza göre düzenleyebiliyoruz. Birçok çalışanın evden çalışma sırasında çok daha huzurlu olduğunu söyleyebiliriz. Çalışanlar için yeme, içme ve benzeri maliyetler de azalmıştır. Uzaktan Çalışmanın Dezavantajları Evden çalışmak, daha az dikkat dağıtıcı bir ortam sunabilir. Ancak çocuklarınızın veya diğer aile bireylerinin olduğu ortamda kendinize özel bir alan ayıramıyorsanız bu durum dezavantaja dönüşen bir hal alacaktır. Sosyal medyanın etkisi ve oyunlar gibi etkenler ev ortamında iş düzenini etkileyen en önemli unsurlardan biridir. Çalışma rutini ve disiplinini oturtamadığınız zaman evden çalışma maalesef ki içinden çıkılması zor durumlara sebep olabilmektedir. Ekip çalışması maalesef ki uzaktan çalışma için dezavantaj haline gelebilmektedir.Hemen yan masanızda veyahut karşınızda bir sorunu veya konuyu konuşabileceğiniz kişiler yalnızca telefonla veyahut mesajlaşma sistemleri ile erişilebilir durumdadır. Uzaktan Çalışma Yöntemleri Sağlık açısından olduğu gibi siber güvenlik açısından da işverenler ve çalışanlar uzaktan çalışma düzenlemesini uygulamaya başlarken bazı önemli noktaları dikkate almalıdır. Uzaktan çalışma, çalışanlar ve şirketler için bir zorunluluk haline gelmiş olması nedeniyle en büyük zafiyetimiz bilgi sistemleri riskleri değerlendirilmeden harekete geçirilmesi olmuştur. Şirketler, dışarıdan erişilen cihazlar ve sunucuları üzerindeki işletim sistemi, veri tabanı ve diğer uygulamaları ağ cihazlarında olduğu gibi sıkılaştırmalı ve güvenlik risklerine karşı test etmiş olmalıdır. Aynı zamanda her erişim için bu cihazların üzerindeki loglama mekanizmalarını aktif etmeliyiz. Bu sayede bir siber suç durumunu hızlıca tespit edebilir veya olay sonrasında analiz ederek gerekli tedbirleri alabiliriz. Uzaktan erişimde en önemli uygulama VPN bağlantısının kullanılmasıdır. Kullanıcılar ister evden isterse de başka bir lokasyondan bağlansın, kullanmış oldukları ağın güvenliğini sağlamak için kuruma güvenli erişimde VPN kullanmalıdır. Bu durum IT uzmanları için bir iş yükü de olsa şirket erişimlerinde VPN bağlantısı hayat kurtaracaktır. Firewall ve benzeri kurum ağını dışarıya karşı koruyan uygulamalar sıkıştırılmalı, personelin içeriye bağlantısı için gerekli olan güvenlik prosedürleri ISO 27001 ve bağlı bulunan bilgi güvenliği standartlarına göre uygulanmalıdır. Çalışanların ihtiyaç duyacakları bulut depolama platformları, iletişim, video konferans araçları, proje yönetim araçları gibi onaylanmış araçlar belirlenmeli ve bunların dışına çıkılması yasaklanmalıdır. Elbette ki kullanım sırasında uzaktan çalıştığımız için bu araçların denetimini ve kontrolünü de sağlamalıyız. Zorunlu olmadıkça veya yetkililer tarafından onaylanmadıkça personelinin kullandıkları cihazda yerel yönetici haklarına sahip olunması engellenmelidir. Bu sayede olası güvenlik zafiyetlerine veyahut siber saldırılara karşı önlem almış oluruz. Aynı zamanda kullanılan cihazların uygulama güncellemelerinin kontrol edilmesi ve düzenli antivirüs taramasından geçirilmesi gerekmektedir. Bilgi sistemlerinde bulunan bilgiler insan hatası, donanımsal, fiziksel hasar veya siber saldırı da dâhil olmak üzere çeşitli şekillerde kaybedilebilir. Fidye ve diğer kötü amaçlı yazılım türleri, tespit etme şansı bırakmadan tüm sisteme zarar verebilir. Her şirket, tüm sistemin veya faaliyetlerinin önemli bir bölümünün çalışamaz hale gelmesini önlemek adına kritik donanım ve sistemler için yedekli çalışır ya da hazırda bekleme düzenleri kurar. Aynı zamanda bir felaket senaryosu olmazsa olmazlar arasında gelmelidir. Yöneticiler, siber güvenlik uzmanları ve IT ekipleri kurum çalışanlarını uzaktan çalışırken siber saldırılara karşı bilgilendirmek ve bilgi güvenliği farkındalıklarını üst düzeyde tutmak durumundadır. Bu noktada atılan en önemli adımlardan biri de kurum genelinde bilgi güvenliği farkındalık eğitimleri ile sağlanır. Kurum çalışanlarına belirli periyotlarda yapılacak olan sosyal mühendislik testleri ile de fidye virüsleri, zararlı uygulamalar ve phishing saldırılarına kadar ne kadar bilinçli oldukları ölçümlenmelidir. Berqnet VPN Desteği Şubeler arası iletişim veya uzaktan çalışanlar için kullanılan güvenli VPN erişimi, Berqnet ailesinin tamamında ücretsiz olarak sunulmaktadır. Bu sayede çalışanlar için SSL VPN köprüsü kurularak uzaktan bağlantılar güvenli hale getirilir. Berqnet IPSEC VPN desteği sayesinde, uzaktan çalışan kişiler kurum ağına güvenli bir şekilde bağlantı sağlayabilir ve kurum ağı içerisine dâhil olabilir. Bu sayede uzaktan da olsa kurum ağında ihtiyaç duyacakları tüm kaynaklara rahatça ulaşabilirler. Hem bilgisayarlar hem de akıllı telefonlarımız gibi mobil cihazlarda kullanılabilen Berqnet SSL VPN özelliği; çalışanların dış veya güvensiz ağlar üzerinden hiçbir tehditle karşılaşmadan kurum ağına dahil olmalarının sağlanması için oluşturulmuştur.
TCL, Türkiye’de ürettiği ilk akıllı telefonu TCL 20 SE Dünyanın en hızlı büyüyen tüketici elektroniği üreticilerinden biri olarak Kuzey Amerika, Latin Amerika, Avrupa, Ortadoğu, Afrika ve Asya Pasifik bölgelerindeki 160’ı aşkın ülkede ürün ve çözümlerini tüketicilere ulaştıran TCL, Türkiye’de ürettiği ilk akıllı telefonu TCL 20 SE ile kullanıcılara üstün özellikler sunuyor. Yerli üretim akıllı telefon TCL 20 SE için www.tclshoptr.com adresinden ön sipariş verilebilecek. 28 Mayıs 2021’de Türkiye Cumhuriyeti Teknoloji ve Sanayi Bakanı Mustafa Varank’ın da ziyaret ettiği üretim tesisinde ‘Made in Türkiye’ etiketiyle üretilen TCL 20 SE, gelişmiş bir akıllı telefona ait tüm özelliklerin yanı sıra her yerde aynı görsel ve işitsel deneyime sahip olmak isteyenler için üstün bir video eğlence sistemi sunuyor. Cihazda yüzde 90 ekran gövde oranı, 6.82 inç büyüklüğünde V çentikli bir ekranı ve ince bir kasada geniş görüntüleme performansı sağlayan 20.5:9 ekran oranı bulunuyor. Geniş ekrandan daha fazla yararlanabilmek için TCL 20 SE’de ayrıca kullanıcıların videoları izlerken internette gezinmesine veya mesajları yanıtlamasına olanak tanıyan Akıllı Kayan Pencere özelliği de mevcut. TCL 20 SE, SDR’den HDR’ye dönüştürme teknolojisi ile videoları göz alıcı bir şekilde oynatabiliyor. NXTVISION teknolojisi sayesinde izlenen videoların rengi, kontrastı ve netliği, gerçek zamanlı olarak iyileştiriliyor. Akıllı telefonun çift hoparlör tasarımı, ses deneyimini de üst seviyeye çıkarıyor. Cihazda tüm bu özelliklere güç sağlamak için Qualcomm’un 8 çekirdekli işlemcisi ve 5.000 mAh batarya bulunuyor. TCL 20 SE’nin dörtlü arka kamerası, fotoğrafı çekilen nesneleri otomatik olarak algılamak ve arka planı daha güzel hale getirmek üzere tasarlanmış yapay zeka destekli renkli portre ve gökyüzü geliştirme özellikleriyle birlikte geliyor. TCL’in ülkemizde yerli üretime başlamasıyla ilgili görüşlerini paylaşan TCL Communication Türkiye Ülke Müdürü Serhan Tunca konuyla ilgili şunları söylüyor: “Uzun zamandır Türkiye pazarında faaliyet gösteriyoruz. TCL markası olarak ana stratejimiz, üstün kullanıcı deneyimine sahip ürünlerimizi erişilebilir fiyatlarla tüketicilerimize ulaştırmak. Kullanıcılarımızın TCL markasına olan ilgisi, bu stratejiyi başarıyla gerçekleştirdiğimizin bir göstergesi. Türkiye’deki operatörlerle, perakendecilerle ve distribütör iş ortaklarıyla kapsamlı ve verimli bir stratejik iş birliği ağı da oluşturduk. Yerli üretimle birlikte markamızın büyüyen yolculuğunda heyecan verici yeni bir bölüme geçiyoruz. ‘Made in Türkiye’ etiketine sahip TCL 20 SE üretimine başka modelleri de dahil edeceğiz ve Türkiye’den çıkan bir başarı hikayesi yaratacağız.” Yerli üretim akıllı telefonla ilgili görüşlerini paylaşan TCL Communication Türkiye Pazarlama Müdürü Arzu Topuz ise “Türkiye pazarı, TCL bünyesinde öncelik verilen ve istikrarlı bir şekilde yatırım yapılan pazarlardan biri olmaya devam ediyor. Alcatel markasının yanı sıra, Kasım 2019’dan itibaren TCL markalı ürünlerimizi de kullanıcılarımızla buluşturuyoruz. Yerli üretim süreciyle birlikte TCL markamızla ilgili iletişim ve pazarlama yatırımlarımız artarak devam edecek.” dedi. Türkiye’de üretilen ilk model olan TCL 20 SE, 2.799 TL’lik tavsiye edilen son kullanıcı fiyatıyla ve 3 aylık Ekran Koruma Garantisi ile piyasada yer alacak. TCL 20 SE için ön siparişler www.tclshoptr.com adresinden alınacak.
Editörlerimiz Yok, Elimizin Ayarı Hiç Yok Bizi bizden başka bir tek okuyucularımız denetleyebilir. Yazımız sıcak sıcak fırından çıkar ve okuyucu ile buluşur. Okuyucu gerekirse düzeltmesini yorum kutucuklarında ifade eder, fakat bu düzeltme, yazı yayınlandıktan sonra ortaya çıkan bir etkendir. Hiçbir zaman yazıyı önceden denetleyen bir editör olmamıştır. Bir zorunluluğumuz olmadığı gibi, bir mesai saatimiz de yoktur. Bir bakarsınız gece saat 04:20’de yazı yayınlanmış, bir de bakarsınız akşam üzeri bir başka yazı ile karşınızdayız. Hiçbir zaman sabah 8 akşam 6 mesaisi olmamıştır. Hiçbir zaman da olmayacak… Bayram tatilinde de blog yazılır, bir kafede çayımızı yudumlarken de… Blogger hiçbir zaman bir kuruma, kişiye ya da görevliye rapor sunmaz. Böyle bir ihtiyaç olmadığı gibi hesap verecekleri bir yer de yoktur. Yazdıklarından dolayı kimse onları işten atamaz, kimse onları sınırlayamaz. Eğer bir ceza verilecekse bunu sadece ve sadece okuyucusu verir! Hatta Google… O ceza da suç işlendikten, milyonlara ulaştıktan sonra ortaya çıkar… (Elbette ki suç konusunda devletin mahkemelerine tabidirler. Bu noktada devlet kanun tasarıları hazırlıyor. Burada bahsettiğim suç konusu veya kanunlara aykırı durumlar değildir.) Evet, onlar milyonlara çok kısa sürede ulaşabilirler, birer manifesto yayınlayarak diğer blogger arkadaşlarından destek alabilirler. Onlar birbirlerini mimler, (Mim bloglar arasındaki etkileşimi ve samimiyeti artırır. İlerleyen bölümlerde bu konuya ayrıntılı olarak yer vereceğim.) gerekirse bir konu üzerinde birleşerek tepkilerini dile getirirler. Markalar Markalar her zaman bloglarla iş yapmak, onlarla projeler gerçekleştirmek ister. Bu projeleri her zaman blogger’ların davranış tarzları ve yazım şekilleri ile uyumlu yapmak zorundadırlar. Bloglar onları rezil de edebilir, vezir de yapabilir. Bu sayede okuyucu onlara daha çok itibar eder, daha çok okur ve paylaşır. Ardından da milyonlara ulaşabilme imkânı sağlanır. Çünkü çok daha samimidirler, onlar bir markadan para alan kişiler değildir, onlar istedikleri markayı yerin dibine sokarken istediklerini de överler! Övgü de, itme de doğal bir tepkidir, halkın bir nevi aynası olarak yansıdıkları için, okuyucular onları kendilerinden bir parça olarak görür ve itibar ederler! “Bu yüzden daha samimidir blogger yazarı… Halkın gözünde daha inandırıcıdır!” Etkileri ve ulaşabilecekleri potansiyeller sayesinde birçok büyük firmanın ilgi odağı haline gelmiştirler. Pazarlama konusunda firmalar değişik fikirlerini, gerçek dünyada yapamadıkları reklamları viral projelerini ve hatta yapamayacakları blogger’lar üzerinden gerçekleştirirler. Hatta çok daha ucuza… Yapılan araştırmalar geleneksel medyaya bir rakip olarak görüldüklerini ortaya koyuyor. Günümüzde ise Avrupa bu durum eşitlenmiş hatta birçok blog platformu geleneksel medyadan önce firmaların haberlerini, ürünlerini piyasaya tanıtır hale gelmiştir. Ülkemizde henüz böyle bir durum söz konusu değildir. Hatta ülkemizdeki blogger’ların birçok fikir otoritesi tarafından dikkate alınmadığını görmekteyiz. Bir söyleşide ülkemizin saygın köşe yazarlarından biri, bir teknoloji yazarı ve bir profesörümüz ile birlikte bu konuyu tartışma fırsatı bulmuştum. Saygın konuklara çok basit bir soru sordum… “Acaba sizlerin gözünden bakıldığında, biz blogger dünyasında değerli bir içerik üreten, gerçekten de çok güzel yazıyor ve yorumluyor dediğiniz birisi oldu mu?” Cevap kısa ve özdü. Ders alınacak kadar da önemliydi… “Hayır, benim gözümde takip ettiğim kadarı ile böyle dikkate alınacak veya değerli bir blogger yok!” Profesörümüze sorduğum soru yine benzer bir şekildeydi… “Acaba bu işi profesyonelce yapabilir miyiz? Yani profesyonelce blog tutup, meslek haline getirebilir miyiz?” Cevap yine ders alınacak kadar önemliydi… _Hayır, siz bu işi profesyonelce yapmaya kalkarsanız batırırsınız! Bu işi sürdüremezsiniz, siz yine part time olarak amatörce bir meslek haline getirmeden yapın, yoksa başaramazsınız O gün söyleşiden sonra derin derin düşündüm… Neden acaba bu kadar sert bir tavır var? Neden acaba bu kadar net olarak geleceğin dünyasını reddedebiliyorlar? Yine de ülkemizde birçok firma blogger’ların peşinde, onlarla birlikte iş yapmakta, hatta viral dahi olsa birçok projelerini blogger’lar üzerinden yürütmektedir. Yakın bir gelecekte ise eski medya, yeni medya tartışmalarının daha kanlı olacağının işaretlerini şimdiden görüyoruz. Blogger’lar ve blogger’ların habercilikleri, köşe yazarlıkları henüz profesyonel bir zemine oturmasa da geleneksel medyaya karşı bir iktidar savaşı havasında ortaya çıkıyor. Birçok geleneksel medya fikir lideri, yakın gelecekteki bu güce karşın şimdiden blog platformlarını ezmek istemekte ve destek konusunda çekinceli davranmaktadır. Aynı şekilde yeni medya fikir liderlerinin bir kısmından da geleneksel medyanın yakın gelecekte tarumar olacağını belirttiklerini görmekteyiz. “Hâlbuki gelecekte, geleneksel medya ve yeni medya (Sosyal Medya) birleşimini sağlayanlar ayakta kalacaktır. Öyle değil mi?“ Belki ülkemizde blog dünyası haberciliği profesyonel bir meslek olmaktan biraz uzak olsa da bazı blog yazarları blog haberciliğini profesyonel bir meslek olarak görüp, haber peşine koşmaya ve yayınlamaya çalışmaktadır. Bu konuya en büyük örnek olarak Sabri Küstür’ü gösterebilirim. Sabri Küstür, Teknoblog.com adresinde teknoloji üzerine yazılar yazmaktadır. Bir süre önce bu işi meslek haline getirmeye karar verdi ve çalıştığı maaşlı işten ayrıldı. Son 3 yıldır ise işten tamamen ayrılmış olarak sadece blog yazmakta ve ailesinin geçimini blog yazarak kazanmaktadır. Şimdilerde bir blog yerine, bir teknoloji haber platformu olarak kendini konumlandırıyor! Evet yanlış durmadınız Teknoblog.com’un sahibi Sabri Küstür, tek başına bu platformda yazmakta. Üstelik tüm vaktini bu platforma ayırarak bloğundan gelir elde etmektedir. Sabri’yi bu cesareti için tebrik etmek gerekli. Blogunda teknoloji alanında haber ve incelemeler sunmakta. Evinin bir odasını ise inceleme videoları için ayırmış durumda. Sabah saat 7’de işe gider gibi kalkıyor, odasına çekiliyor ve mesaisine başlıyor. Gün boyunca araştırmalar yapıyor, blogunda haberler giriyor. Ayakta durabilmesinin tek bir sebebi var. Okuyucuları ve oluşturdukları ziyaretçi trafiği… Ziyaretçileri sayesinde reklam alabilmekte ve gelir elde etmekte artık Hosting masraflarının yanı sıra kendi geçimini sağlayabilecek kadar yüksek bir izleyici kitlesine sahip bir hale geldi. Artık milyonlara ulaşıyor! Yaptığı incelemeler ve yazıları profesyonel ekipleri aratmıyor. Çektiği videolar ile stüdyolarda çekilen video incelemelerine kafa tutuyor. Diğer bir yandan da araştırmaya ve kendini geliştirmeye devam ediyor. Kim bilir belki yakın bir gelecekte kendisi ülkemizdeki teknoloji dünyasına etken olabilecek kadar güçlü bir kitleye sahip olacaktır. İnanıyorum ki onun cesareti şuan için ben de dâhil hiçbir blogger arkadaşta yok. Belki de gelecekte bu cesareti edinemeyenler geri kalmaya ve sıradanlaşmaya başlayacaktır. Belki de fark yaratacak olanlar blogunu bir meslek haline getirebilen ve teknolojiye adapte olanlar Sabrilerdir?
Blog Dünyası ve Etkileri Blog dünyası geliştikçe çeşitliliğe ve farklı konulara dallanmaya başlıyor. Yeni bir akım olarak da Blog Haberciliği adı altında söylemler yer almaya başlamıştır. Mehmet Barlas (2005 yılında) “Türkiye’de blog gazeteciliği yapan yurttaşlara pijamalı gazeteciler” adını vermiştir. Mehmet Barlas, geleceği iyi görebilen, tecrübeli yazarlarımızdan bir tanesidir. 2005 yılında söylediği bu söz bu yıllarda başlayan bir akımın ön görülmesidir. Sayın Barlas’a sonuna kadar katılıyorum ve hatta önümüzdeki birkaç yıl içerisinde bloggerların geleceğin medya patronları arasında yer almasa bile, geleceğin medya patronlarına kök söktüreceğini söyleyebilirim. –diyorduk… Ancak blog yazan maalesef ki kalmadı… Bu sözümü ilk olarak Okan Üniversitesinde konuşmacı olarak katıldığım bir konferansta söylemiştim. 2005 yılında belki hayali bile düşünülmezken şuanda bu hayalin birçok bloggerın gözünde yaşandığını ve önümüzdeki yıllarda net olarak görebileceğimizi düşünüyorum. Sayın Barlas, bu sözü söylerken halkın, ismi duyulmamış gazetecilik eğitimi almamış, uzmanlık alanı olarak kendini bir yönde geliştiren bloggerların profesyonel bir kurum çatısında değil de kendi evlerinden, mobil cihazlarından artık anlık olarak haber paylaşımları yapacağını düşünmüştür. Şu günlerde ise birçok blogger bu hayali Taksim Meydanı’nda bir kafeden, Van’da bir otelden, Kars’ta 3G bağlantısı ile bir dağın başında telefonundan yayın yaparak gerçekleştirmekte olduğuna şahit oluyoruz… En son Van depreminde ve Gezi Parkı olaylarında bunun birçok örneğini gördük. “Orada su yok lütfen su gönderin!” Tweetlerinden tutun da, “Eski elbiselerinizi gönderin dedik de yırtık elbiselerinizi gönderin demedik! İnsanlar üşüyor yardım edin!”, “Burada hayvanlar aç ve susuz lütfen evinizin önüne bir kap su bırakın” şeklinde blog yazıları ve haykırışlar bunun en önemli örnekleri olarak sıralanabilir. Belki bloglarına eş zamanlı olarak haber girenler bir elin parmağını geçmiyor. Fakat Twitter gibi Mikroblog platformlarından eş zamanlı olarak olayları canlı canlı, yaşayarak, olayların tam ortasında okuyucularına bilgi vererek paylaşımlar yapmaktadırlar. Evet geleceğin pijamalı medya patronları şu sıralarda emekleme aşamasında. Emeklerken yürümeyi öğrenecek ve ardından da koşmaya başlayacaklar. Blogger’ların Etkileri Blogger’ları birçok kişi veya kurum küçümsese bile bloglar, bir anda tüm dünyaya yayılabilecek ve İnternet dünyasını etkileyebilecek kadar büyük bir potansiyele sahiptir. Bir televizyonu önümüze aldığımızda bize anlatılanları sadece seyretmekle yetiniriz. Bir gazetede de durum aynıdır. Hiçbir zaman oradaki haberlere etki edemezsiniz. Televizyon ve Gazeteye yalnızca görüş bildirebilirsiniz. Fakat o haber bir şekilde servis edilmiştir ve etken olmaktan çok uzak kalmışsınızdır. Fakat İnternet dünyasında, sanal dünyada durum biraz farklıdır. Haberler ve olaylar anlık olarak internette sunulmakta ve birçok kişi bu platformlar üzerinde tepkilerini, duygu ve düşüncelerini anlık olarak aksettirebilmektedir. Eğer bir yanlış varsa, eğer bir yalan varsa televizyon ve gazeteye göre çok daha hızlı aksiyon alınmakta, insanlar tarafından gerçekler daha kolay ortaya çıkarılabilmektedir. Bir haber yayınlandığında okuyucular mutlaka tepki gösterebilmekte, gerekirse yapılan haberlere etken olarak yön verebilirler. Bunun birçok örneğini sosyal medyada gördük. Hele ki ülkemizin popüler haber ve gazete sitelerinde yanlış veya halkı yönlendirici haberlerin büyük bir tepki ile karşılandığını, hatta o haberlerin birçok kez yayından kaldırıldığını görüyoruz. Blogger dünyasında da durum farklı değildir. Hem blogger’lar yayınladıkları haberlerle medyaya etkin olabilmekte hem de blogger’ların haberlerine, okuyucuları yorumlar yaparak bir şekilde etken olabiliyorlar. Birçok bloggerın bir çatı altında toplanarak, ya da birlikte hareket ederek yaptıkları haberler (manifestolar, mimler, protestolar vs.) dünyaya birkaç dakika içerisinde yayınlayabilme ve etki edebilme potansiyeli olduğunu kanıtlar derecesindedir. (http://www.gunesintamicinde.com/birlesik-karinca-islemcisi/) Ülkemizdeki popüler blogları göz önüne aldığımız zaman tek başlarına bile milyonlarca kişiye ulaşabildiklerini görülebilir. Birçok olay karşısında kendi görüşlerini yüzbinlere ulaştırabilecek kadar büyük potansiyele sahip olan Türk blogger’lar, Sosyal Medya ile bütünleştiklerinde milyonlara ulaşabilmeleri hiç de zor değildir. “Birçok popüler bloggerin birlikte hareket ettiğini düşünürsek milyonlara ulaşmalarının çok kolay hatta sadece bir “Yayınla” butonuna basmak kadar basit olduğunu söyleyebilirim. “ Doğal olarak bu kadar büyük bir güce sahip olmak birçok noktada blogger’ların etken olduklarını, olabileceklerinin bir kanıtıdır. Blogger’lar aldıkları bu gücü ziyaretçilerine ve sosyal medya etkisine borçludurlar. Ne kadar kaliteli içerik üretirseniz o kadar popüler, aynı zamanda o kadar ekili olabilirsiniz. Mesele bunu takipçilerinize hissettirmek ve inandırabilmekten geçer. (Bu konuya ilerleyen bölümlerde dikkat çekmeye çalışacağım.) Avrupa’ya şöyle bir baktığımızda olayların anlık olarak yorumlanması, İnternet dünyasına anlık olarak aktarılabilmesi için yapılmış birçok çalışma karşımıza gelmektedir. Bildiğimiz habercilik, anlamını blogger’lar ile sanal dünyaya farklı tatlarda sunulmaktadır. Yemek, teknoloji, resim, lifestyle, kültür ve gezi gibi birçok alanda Türkiye’deki bloglar yüzlerce farklı platformda irili ufaklı networkleri sayesinde büyük kitlelere ulaşabiliyorlar. Ulaşmaya da devam edecekler! Blog dünyasındaki en önemli etken ücretsiz olması ve milyonlarca kişiye bir anda ulaşabilme potansiyelidir. Onların satır limitleri yoktur.Onların editörleri yoktur.Onların kuralları yoktur.Onların mesaileri yoktur.Onların zorunlulukları yoktur.Onların rapor verme ihtiyaçları yoktur.Onların baskı, dağıtım gibi maliyetleri yoktur.Onlar okuyucularına daha samimi görünürler.Onlar sosyal medyanın bir parçasıdır.Onlar kısa sürede milyonlara ulaşabilirler.Onlar markalara etken olabilirler.Onlar kitlesel tepkileri tetikleyebilirler… …ve daha bunun gibi birçok önemli nokta vardır. Bu noktalar blogger’ların habercilik konusunda önlerinde hiçbir engel olmadığını, samimi ve içten yazabilmelerini sağlar. Belirli kuralları ve editörleri olmadığı için de rahatça, en içten duyguları ile okuyucularını etkileyebilirler. Yanlış anlaşılmasın, kurallar noktasında geleneksel dünya ve basılı mecraların kurallarından bahsediyorum. Aslında onların da katı ve kesin sınırlarla altını çizdikleri kendi kuralları vardır. Kimileri para ile yazı yazmaz, kimileri araştırmadan soruşturmadan yazmaz, kimileri siyasete bulaşmaz, kimileri gizliden gizliye reklam yapmaz, kimileri kafasına göre hareket eder, kimileri başkalarına hakaret etmez, kimileri isimlerini gizler, kimileri doğruları bile sorgular… “Evet, onların da kuralları vardır. Fakat bu kuralları koyan da, çiğneyen de, denetleyen de kendileridir!” Onların satır limitleri yoktur. Kimileri 4-5 bin kelimeyi bir tek blog yazısında dile getirirken, kimileri 2-3 paragraf yazar. Kimi zaman görsellerle süslenen yazılarımıza bir saat vakit ayırıp okumak gerekebilir. Çünkü biz blogger’ların satır limitleri, harf sayıları yoktur. Hiçbir zaman da olmayacaktır.
Blog Yazarı Bir Eser Meydana Getirir Kişisel blog yazarları doğal hayatta karşılarına çıkan olayları, yaşadıklarını, ortaya çıkan durumları, medyayı ve gündemi izler, okurları ile paylaşırlar. Bu paylaşımlar genelde yazarın kendi görüşleri ile okuyucuya aksettirilir. Temasal bloglar ise, bir konuda uzman kişilerin yazdıkları bloglar olarak karşımıza gelirler. Bir konu üzerine bilgi sahibi olanlar bu konu üzerinde yazılar yazmakta, gündemi takip etmekte, araştırmakta ve birçok konuyu kendi uzmanlık alanlarında değerlendirirler. Bu blog türlerine önemli bir örnek olarak, teknoloji konulu olan bloglar ve yemek blogları verilebilir. Politika, pazarlama, yemek, internet, ekonomi, tasarım, fotoğraf, programlama, tasarım gibi birçok konu üzerine temasal bloglar vardır ve her geçen gün bunlara bir yenisi eklenmektedir. Temasal bloglar arasında en popüler olarak yemek blogları karşımıza çıkmaktadır. Özelliklede ev hanımlarının büyük bir ilgi ile takip ettiği yemek blogları, yemek yapmasını bilmeyen birçok kişiye ayrıntılı olarak yemek tarifleri sunabiliyor. Yemek bloglarının, hele ki ramazan ayında ziyaretçi sayılarının tavan yaptığını görebilirsiniz. “Onlar fotoğraf ve videolar ile ziyaretçilerine yemek yapmayı, yemek yaparken keyif almayı, yemek yapmanın keyfini çıkarmayı öğretiyorlar.” Mutfak Sırları ismindeki Nilay’ın yemek bloğu (http://mutfaksirlari.com) ise ülkemizde ilgi ile takip edilen en güzel yemek bloglarından bir tanesidir. Bir diğer blog türü ise topluluk bloglarıdır. Genelde üyelik sistemine sahip olan bu blog türleri birden fazla yazar veya okuyucuların yazdıkları ile hayatlarına devam eden blog türleridir. Topluluk (Komünite) olarak da adlandırılabilen bu blog türleri genelde birçok yazarın temasal olarak ortak bir platformda buluşmaları ile ortaya çıkmaktadır. Bir konu üzerine yoğunlaşarak yayın yapan bu blogların, hitap ettikleri kişilere faydalı olduklarını görmekteyiz. Kişisel bloglara göre topluluk blogları daha uzun süre hayatlarına devam etmektedir. Bu tarz bloglarda birkaç kişinin yazmayı bırakması sorun olmaz, yeni yazarlar bulunarak eksik noktaların tamamlanması sağlanır. Komunite bloglar bir grup yazarın birlikte emek vererek geliştirdikleri bir toplulukları oluştururlar. Site değerlerinin yüksek olması üretilen içeriğin kalitesi ve sayısı ile büyük bir önem arz etmektedir. Komunite bloglarını birer kolay gelir kaynağı olarak gören kişiler sebebi ile birçok noktada, atılımlar yapıldığını gördük. Wikipedia’daki tanıma bakarsanız (http://tr.wikipedia.org/wiki/Blog) “üyelik sistemine sahip olan ve bu üyelerin yazdıkları gönderilerden meydana gelen bloglar” şeklinde tanımlandığını görebilirsiniz. İçerik üretmek zor bir iştir. Sürekli içerik üretmek ise çok daha zordur. Topluluk blogları ise bu sorunun birden fazla yazara sahip olarak üstesinden gelebiliyorlar. Önemli olan bu yazarları yönetebilmek ve eksilen yazarların ya da görevini yerine getiremeyen yazarların yerine yeni yazarları bloga katabilmekten geçer. (http://www.bilgiustam.com) “Bilgiustam.com bilim ve teknoloji alanında içerik üreten ve birçok yazardan oluşan bir topluluk blogudur. Blog editörlerin gelirleri paylaşası ile bir birliktelik sağlamaktadır. Yayınlanmaya hak kazanan içerikler yapılan değerlendirmeler sonucu maddi bir karşılık belirlenerek editörler ile paylaşılmaktadır.” Dünyada ise benzerlerini görmekteyiz. Dünyadaki en önemli örneği olan LiveJournal’a (http://www.livejournal.com) çok benzerler.Son yıllarda ise resim ve video blogları popüler olmaya başlamıştır. Artık bir resim arşivi, video arşivi tarzında özel blogları da görebilirsiniz. Önceleri yazı ile başlayan blog kavramı teknoloji geliştikçe karşımıza yepyeni konu ve türlerle gelmektedir. Gelecekte ise Web 3.0 ile birlikte blog yazmanın çok daha farklı noktalara gidebileceğinin, bilgi paylaşımından daha öteye çıkabileceğini düşünüyorum. Twitter (http://www.Twitter.com) gibi platformlar ortaya çıktıkça blog kavramı değişmeye, gelişime ve farklı türler oluşturmaya devam edecektir. Hatta birçok blogger arkadaşın blog yazmayı bırakıp Mikro Blog adı altında Twitter, Tumblr gibi platformlar üzerine kaydıkları inkâr edilemez bir gerçektir. Blog dünyasının bir diğer türü de kurumsal bloglardır. Blogların popülerliği o kadar arttı ki ortaya kurumların ve firmaların blogları oluşmaya başladı. Hele ki sosyal medyanın önemi şirketlere ve büyük markalara anlatıldıkça daha da popüler bir hale gelmeye başladılar. Markalar kendileri hakkındaki haberleri, duyuruları, basın açıklamalarını ve diğer bilgileri tüketicileri ve basın ile paylaşmak için blog kurmaktalar. Bu bloglar firmanın duruşunu daha samimi ve içten bir şekilde halka açmaktadır. İş dünyasında giderek önem kazanan bu blog türleri ülkemizde az da olsa kullanılmakta ve gün geçtikçe popüler bir hale gelerek diğer şirketleri bu konuda blog açmaya özendirmektedir. Avrupa’da ve Amerika’da bizden çok çok üst seviyede kurumsal blogları görmekteyiz. Genelde amaç marka ile tüketici arasındaki samimi havayı oluşturabilmektir. Bunun için farklı yöntemler denenmekte büyük bir oranda da başarılı olunmaktadır. Örnek olarak küresel çaptaki şirketlerin ve markaların kullanıcılarını bu samimiyete inandırmak için ara sıra rakip firmaları kendi kurumsal blogları üzerinden överek yazılar yazdıklarını gösterebiliriz. Genelde kurumsal bir dil kullanılarak yazılırlar ve tüketici ile birebir iletişim esas olarak düşünülür. Her ne kadar samimi olmaya çalışılsa da belirli kurallar dışına çıkılmadan okuyucuya sıcak mesajlar verilmeye çalışılır. Kurumsal bloglar, tüketicileri tarafından ilgi ile karşılanmakta, basın bülteni gibi bilgilendirmelerin halka daha açık ve net bir şekilde iletilmesi görev edinilmektedir. Ne kadar samimi bir hava içerisinde yazarlarsa tüketiciler tarafından o kadar çok sevildikleri görülmektedir. Kurumsal blogları yönetmek, içerik sağlamak zor iştir. Birçok yazı üzerinde birkaç kez düşünülerek yazılmak zorundadır. Blog yazıları tüketicilerin birebir olarak önüne sunulduğu için yanlış anlaşılabilecek durumlara karşı birçok noktada kelimeler özenle seçilmektedir. Bazı durumlarda ise markalar, popüler blogger’lardan da yazılar istemekte ve bu yazılara marka bloglarında yer vermektedir. Sürekli içerik üretilen kurumsal bloglar hem firmanın itibarını, hem de web sayfasının iletişimi güçlendirerek, tüketicilerin şirketlerine daha sıcak bakmasını sağlanmaktadır. Geçmiş Geçmişe baktığımız zaman sıradan blogların ilk farklılıklarını Web 2.0 ile karşımıza getirdiğini görmekteyiz. Web 2.0 ile birlikte blog servislerinin açılması teknik bilgi gereksinimi olmadan herkesin blog tutabilmesini sağlamıştır. Bloglar günümüzde siyasi hayata, teknoloji dünyasına, markalara ve hatta ülke gündemine etki edecek kadar güçlenmişlerdir. Özelliklede blogger’ların bir araya gelip manifestolar yayınlayarak hükümetlere bile baskı yapabilecek kadar güçlendiklerini gelişmiş ülkelerde görebiliriz. Ülkemizde henüz bunun gibi büyük bir etki gücünü hayal edemesek bile, markalara ve firmalara bir şekilde etki ettiklerine, onların yaptığı yanlışları ve geleneksel medyanın etki sürecine karşı birlikte durarak, halka farklı görüşlerin de olduğunu gösterebildiklerine şahit olduk. Bu, ülkemizdeki blog geleceğinin ileride çok daha iyi bir noktaya gelebileceğinin en büyük kanıtıdır. (http://www.teakolik.com/cuvaldiz-manifestosu/)
Sanal Dünyanın Çöp Yuvaları! Evet, sanal dünyanın büyük bir kısmı çöplükten ibarettir. Bu sebeple özgün olmak ve kalıcı olmak zorundasınız. Ne kadar özgün olursanız, ne kadar farklı yazarsanız o kadar değerli ve kalıcı olursunuz! Kişisel bloglar, blog dünyasının en önemli ve en büyük parçasını oluşturmaktadır. Doğal olarak bu dünyada sivrilmek, takipçi sahibi olmak çok zordur. Diğer bir yandan da sürekli yazanlar için bu iş artık rutin ve basit bir hale gelmiştir. Sıradanlaşmayı değil, farklılaşmayı öğrenmeye başlamışlardır. Aksi takdirde takipçilerinizden vefa beklemeyi hiç düşünmeyin. Kişisel türde blog yazmak için bir konuda uzman olmanıza gerek yoktur. Bu yüzden blog türleri arasında kişisel bloglar ağırlıklı olarak karşımıza gelmektedir. Böyle bir zorunluluğunu olmadığı gibi hemen her konuda yazı yazılabilir. Bazıları bu tür blogları “Lifestyle” şeklinde de tanımlamaktadır. Yalnız birazda araştırmacı olmanız gerekiyor! Özellikle de malzeme internet dünyası olunca, bilginin doğru olup olmadığı hiçbir zaman soruşturulmaz ve araştırılmaz… Blog yazarı araştırmacı değil ise, maalesef birçok yanlışa ve yalan bilgiye maruz kalarak yalan yanlış blog yazmaya, ardından da ziyaretçilerinden tepki toplamaya başlarlar. İşte bu noktada en başta bahsetmiş olduğum “Günlük” kavramı ortaya çıkmaktadır. İnsanlar bir günlüğe duygu ve düşüncelerini yazarmışçasına blog sayfalarından yazdıkları ile sanal dünyaya açmaktadırlar. Bu düşünceler, fikirler kimi zaman kendi görüşleri olsa dahi, birçok konuda araştırmak, doğru kaynaklardan bilgi edinmek sizlere artı değer katacaktır. Kim bilir belki de bu yüzden “Kimliklerini Gizleme İhtiyacı” duyanlar ortaya çıkıyor?
Gerçek Kimliğinle Konuş! İnternet dünyasını özgürce küfür edebileceğini, özgürce birilerinin kişilik haklarına saldırabileceğini sananların kimlik saklama ihtiyacı duyduklarına şahit oluyoruz. Bir diğer nokta ise, birilerine hakaret etmeyen, birilerine zarar vermek yerine kendine zarar vermekten korkanların da kimliklerini sakladıklarını söyleyebiliriz. Örnekler iyi ya da kötü olarak artırılabilir… Günümüz dünyasında tasvip etmediğim bir durumdur kimliğini gizlemek, bir klavye arkasına saklanarak yazmak… Bir süre ben de kimliğimi sakladım. Ne yalan söyleyeyim öyle bir ihtiyaç hissetmedim. Fakat IRC dünyasından kalan bir alışkanlık olarak bir süre blogumda adımı, soyadımı ziyaretçilerimden sakladım. Fakat gördüm ki kimliğinizi saklamak size biraz gizem, biraz ışıltı, biraz karizma katsa dahi bir yararı yok. “Asıl olan İnternet dünyasında isyanını adıyla, sanıyla, kanlı canlı, insanların karşısında dimdik durarak fikirlerini dile getirmektir.” Düşüncelerinizi anlatırken utanmak yerine, evet bunu ben yazdım demek büyük bir keyif hatta gurur ve ego vermektedir. Öyle bir egodur ki adınla soyadınla “ben yazıyorum, ben buradayım, bu benim isyanım, bu benim bakış açım, ister sevin, ister sövün” demek… Bu keyfi hiçbir şey ile değişmeyeceksiniz! İsyanın ölçüsünü kaçıranlar, birilerine, kurumlara, markalara, popüler kişilere saldırmak ve onların popülerliğini bozmak için kimliklerini saklama ihtiyacı duymuşlardır. Onlar yazdıklarını cesaretle, söylediklerinin arkasında duramayan, kendi kimlikleri ile söyleyemeyen kişilerdir. Onlar o küçücük beyinlerinde kurdukları fantezileri, kurguları, komploları, düşmanlıklarını ve düşüncelerini insanlara ağır bir şekilde aksettirerek için yazarlar ve korku ile kimliklerini arka planda tutanlardır. Onlar kişiliklerini arka planda tutmak zorunda olan zavallılardır. (Bu kişisel görüşüm. Elbette ki diğerleri de var. Bu noktada üstünüze alınmamanızı rica ediyorum.) Asla duygu ve düşüncelerini dünyaya haykırırken kimlikleri ile yapabilecek cesaretleri yoktur. Belki de hiçbir zaman olmayacaktır. Seks hayatını anlatan birçok blogger gördük. Hatta patronu ile beyninde kurduğu fantezilerini internet dünyasına anlatmak isteyen, sex yaşamını, içindeki ahlaksızlığı internetteki sanal dünyaya haykırmak için yazanlar da karşımıza çıkıyor. Kısa bir süre sonra popüler hale de geldiler. Bunun çok basit bir açıklaması var. “Seks her zaman satar…” Birçoğunun kimliklerini gizleyerek takma isimlerle yazdıklarını görebilirsiniz. Aslında iç dünyalarında bastırılmış duygularını, hislerini ve özel hayatlarını insanlara bu şekilde aksettirenlerin diğer bir yandan kimliklerini gizlemeleri normal olarak görülebilir. Sadece kadınlara özel değil, cinsiyeti ne olursa olsun, bu şekilde kimlik saklama ihtiyacı duyanlar var. Belki de mahalle baskısı dedikleri durum budur? Seks her zaman satar ve bazıları seks konusu ile duygu ve düşüncelerini sanal dünyaya aktarmaya çalışıyor. Fakat bir kısmı da gerçek kimliklerini ön plana çıkarmasa da gizlemeden yazabilecek cesareti bulabilmiştir. Gerçek kimlikleri ile yazılarının altına imza atabilenler ne kadar zarar görseler, ne kadar tepki alsalar dahi, yine de en büyük takdiri hak eden kişilerdir! Kimliklerini gizleyenlerin kendi kimliklerinden daha çok gerçek hayatta söyleyemediklerini, bastırılmış duygularını internet dünyasına haykırmak isteyen kişiler olarak görmekteyiz. Bazılarına göre bu durum bir hastalık olarak da görülüyor… Çok sattıklarını, çok okunduklarını hatta birçok firmanın ilgi odağı olarak Sosyal Medya kampanyalarında kullanıldıklarını ortadadır. Bir kısmının da bazı kişi veya firmaların desteği ile oluşturularak internet dünyasında belirli mesajlar, kampanyalar, ölçümler ve yönlendirmeler yapılmak için oluşturulduğunu da söylemek gerekiyor. Hepsini tek bir çatı altında toplayarak karalamak doğru olmaz. Blogunu takdir edilecek kadar iyi yöneten ve kimliğini açıklamadan yazan birçok arkadaşımız var! Blog yazmak cesaret ister! Eğer kişisel bir blog yazarı iseniz gerçek kimliğinizle yazmak bazı durumlarda cesaret ister. Standart bir yazım dışına çıktıkça cesaretiniz kırılmaya başlar, tekrar tekrar düşünmeye başlarsınız ve hatta bazen yazmaktan vazgeçersiniz. Çalıştığınız ortam, yaşadığınız mahalle, bulunduğunu konum itibari ile yazdıklarınız gerçek hayatta size bir tokat gibi çarpabilir. Ya da sizlere zarar verebilir! Çünkü birçok blogger yaşamlarında karşılarına çıkan olaylara farklı birçok bakış açısı ile bakar ve yazarlar. Bir günlük gibi kilit altında tutmaktansa “herkese açık” olarak tüm dünyaya sundukları zaman tepki almaktan korkmak, onlara kimliklerini saklamaya doğru bir seçim zorunluluğu getirir. Bazı meslek gruplarında ise maalesef ki kimliğinizi gizlemek zorunda kalabilirsiniz! Bu da doğal bir durumdur. Blog yazmak sadece düz bir yazı ile dünyada konuşulan, ortaya atılan ve piyasaya sürülen olayların sanal dünyada karşımıza çıkması değildir. Böyle yapanların basın bültenlerini yayınlayan standart bir haber sitesinden farkı yoktur. Yapılan en büyük yanlışlardan bir tanesi bu şekilde karşımıza gelmektedir. Blog yazarken insanlar bir eser ortaya çıkartmalıdır. Öğrendiğiniz bir bilgiyi, gördüğünüz bir olayı ya da karşılaştığınız bir durumu kendi görüşlerinizi katarak sanal dünyaya aksetmesini sağlamalısınız. Aslında gerçek bir blogger olmak ve blog yazmak bu noktada doğrudur. Duygusuz, kişisel görüşleriniz olmadan, düz bir şekilde yazarak blogger olamazsınız. Blog yazarken önünüzdeki konuyu az da olsa araştırmak ve kendi görüşlerinizi katmak zorundasınız. Eğer bunu yaparsanız başarılı olur ve ziyaretçi kazanmaya başlarsınız. Aksi takdirde diğer blog yazanlardan hiçbir farkınız kalmaz, bir süre sonra sanal dünyanın çöp yığınları arasında bir kenara itilirsiniz.
Takma isim kullananlar… Burada dikkatinizi çekmek istediğim önemli nokta, kişisel blog yazarlarının bir bölümü takma isim kullanarak (Lakap, Nick) blog yazmalarıdır. Birçok blogger ilk başlarda takma isim kullanarak yazmaya başlarken zamanla kimliklerini açık etme ihtiyacı duymuştur. “Günümüzde, kimliklerini saklama ihtiyacı duyanları ve bu şekilde yazmaya devam edenleri görmeye devam etmekteyiz.” Ben de zamanında takma isim kullanarak, TEAkolik lakabı ile (Önsözde bu lakabın açıklamasını okuyabilirsiniz) yazmaya başlamıştım. Aradan 3 yıl geçtikten sonra, kimliğimi deşifre etme ihtiyacı hissettim ve TEAkolik lakabım ile birlikte adımı, soyadımı bloguma ekleyerek, iletişim bilgilerimi özellikle de cep numaramı hakkımda (http://www.teakolik.com/hakkında) sayfama ekleyerek blog yazmaya devam ettim. Neden kimliğimizi saklarız? İnternet üzerinde kimliklerini saklayanlara yıllarca şahit olmuşuzdur. İnternette chat yapan, ICQ ve Mirc dönemlerinden kalma “nick” (takma isim) alışkanlığı bugün Facebook üzerindeki arkadaşlarınız, MSN Messenger üzerinde muhabbet eden kişilerin, kişisel kimliklerini bir kenara bırakarak faklı kimliklere bürünmesi ile devam etmektedir. “İnternet dünyasına ilk adımlarımız olan ICQ, chat, Msn ve benzeri araçlar bizleri takma isim kullanma zorunluluğu, daha doğrusu kültürü getirmişti.” Aslında avantajlı bir durumdu. Gerçek hayatta kim olduğunuzu bilmeyen yüzlerce kişiye, farklı bir karaktere bürünüp arkadaşlıklar kuruyorduk. Belki gerçek hayatta yüzüne bile bakmayacağımız birçok kişi ile Irc üzerinde tanışıp, gerçek hayatta dostluklar kurduk. Bir yandan da klavye delikanlılarının ortaya çıkmasına vesile olmuştu. Hele ki içerisindeki bastırılmış duyguları, klavye karşısına çıkınca açığa vuran, sokakta bir kıza selam bile veremeyen tiplerin internet dünyasının sözde fenomenleri haline gelmesi olağan karşılanmaktaydı. Elbette ki beraberinde birçok hayal kırıklığını da getiriyordu. “Chat kanalımızdaki XYZ (Chat kanalı yöneticisi) bu muymuş lan? Hani bizim kanalın SOP’u (IRCd dünyasında kanal yetkilisi Süper Op) bu herif miymiş? Ha siktir lan! Dallamanın teki olum bu herif!” şeklinde söylendiğiniz olmuştur… Aslında bu durum, blog yazarken de karşımıza çıktı! Yazarken isyanını dile getirmek, birilerine laf sokuşturmak, dilediğince hakaret etmek, gizli birçok bilgiyi public bir hale getirmek, sex fantezilerini yazmak gibi birçok konuda yazanların kendi kimlikleri ile yazmaktansa kimliğini saklama ihtiyacı hissettiklerini görüyoruz. Aslında onlar içlerindeki bastırılmış duyguları bir şekilde internet dünyasına aktarmaya çalışan, kişiliklerini dışarıya, gerçek dünyaya farklı şekillerde sunmaya çalışan yazarlardır. Ya da eskiden kalma bir kültür olan kimliğini gizleme alışkanlıklarını devam ettirenleri…
hayır
video
sdsdsdsa ds d
gokkurtsozluk.com
kesintisiz radyo dinlemek isteyenlerin durağı https://www.kesintisizradyo.com tavsiye ederim.
öyle dedi sistem
şikayet formu nerede?
deneme amaçlı açılan bir konu
denemeeqwqeq
buraya yeni başlık açıyorum hadi bakalım .
türkiye'nin en büyük futbol klübü
olabilir neden (bkz:olmasın). önemli birisi önemli birisine bir şey dedi ise olabilir.
bilemedim...
evet evet kesinlikle öyle!
tartışmasız dünyanın en güzel kadınıdır!
heeeyo!
bu bir deneme yazısıdır!
heeeyo heyo!
neden hype sözlük'de kullandıktan sonra diğer tüm sözlük siteleri bizim kullandığımız notification sistemini kullanmaya başladı?
2020 şubat ayında da aynısını yaşadım, şimdi de.
neden bu kadar özgünlükten uzaksınız, neden?! sırf benzer olmayalım sizin yüzünüzden güncelleme başı notify sistemi değiştiriyorum ama sürekli olarak almaya devam ediyorsunuz.
hype sözlük sektörünün öncüsüdür deyince de "helevelehelevelelvel" yapıyorsunuz.
görsel
görsel
dünyada belki 200 çeşit notify sistemi var, 200 çeşit. kendinizi, "bu open source bir notify sistemi, herkes kullanabilir!" diye savunmaya kalkmayın. eğer ki siz gidip 200 çeşit notify sisteminden hype sözlük'ün ince eleyerek seçtiği notify sistemini kullanırsanız ben orada bir özgünsüzlük, kopyacılık görürüm.
3. kere notify sistemini güncelliyorum, bu yazıyı görüp de hype sözlük'ten fikir edinmeye çalışan, kısmi kopyalamaya çalışan diğer yazılımcılara sesleniyorum. muzlu malaga!
ekleme: yeni güncellemeyle gelecek şeyleri de kısmi kopyalayabilirsiniz umarım :)
2020 şubat ayında da aynısını yaşadım, şimdi de.
neden bu kadar özgünlükten uzaksınız, neden?! sırf benzer olmayalım sizin yüzünüzden güncelleme başı notify sistemi değiştiriyorum ama sürekli olarak almaya devam ediyorsunuz.
hype sözlük sektörünün öncüsüdür deyince de "helevelehelevelelvel" yapıyorsunuz.
görsel

görsel

dünyada belki 200 çeşit notify sistemi var, 200 çeşit. kendinizi, "bu open source bir notify sistemi, herkes kullanabilir!" diye savunmaya kalkmayın. eğer ki siz gidip 200 çeşit notify sisteminden hype sözlük'ün ince eleyerek seçtiği notify sistemini kullanırsanız ben orada bir özgünsüzlük, kopyacılık görürüm.
3. kere notify sistemini güncelliyorum, bu yazıyı görüp de hype sözlük'ten fikir edinmeye çalışan, kısmi kopyalamaya çalışan diğer yazılımcılara sesleniyorum. muzlu malaga!
ekleme: yeni güncellemeyle gelecek şeyleri de kısmi kopyalayabilirsiniz umarım :)
Karalama Blog Dünyası ve Etkileri
Karalama Blog Yazarı Bir Eser Meydana Getirir
Karalama Sanal Dünyanın Çöp Yuvaları!
Karalama Gerçek Kimliğinle Konuş!
Karalama Takma isim kullananlar…